İngilizce Öğrenirken Yapılan En Yaygın 5 Hata ve Çözümleri
Bu blog yazısı, kişisel dil öğrenme deneyimlerinizi desteklemeyi amaçlamaktadır. Herkesin öğrenme stili farklıdır, bu nedenle size en uygun programı farklı olabilir.
Yabancı dil öğrenmek, özellikle de günümüz iş dünyasında neredeyse bir zorunluluk haline gelen İngilizce, birçok kişi için zorlu bir süreç olabilir. Bu süreçte bazı yaygın hatalar yaparak ilerlemenizi yavaşlatabilir veya motivasyonunuzu kaybedebilirsiniz.
Bu yazıda, İngilizce öğrenirken yapılan en yaygın 5 hatayı ve bu hatalardan kaçınmak için neler yapabilirsiniz bu konuyu sizlerle paylaşacağız.
1. Sadece Gramer Kurallarına Odaklanmak
İngilizce öğrenme sürecinde en sık yapılan hatalardan biri, dilin yalnızca gramer kurallarına aşırı derecede odaklanmaktır. Bu durum, öğrenenlerin adeta bir matematiksel formül çözer gibi İngilizceyi analiz etmeye çalışmalarına yol açar ve dil öğreniminin doğal akışını bozar.
İnsan beyni, bağlam içinde anlamlı bilgileri daha kolay ve kalıcı şekilde öğrenir. Kopuk kopuk kuralları, istisnaları ve formülleri ezberlemek beyni yorarken, aynı bilgileri bir konuşma, film diyaloğu veya şarkı sözleri içinde öğrenmek hem daha keyifli hem de daha etkilidir.
Peki İngilizce Gramer Nasıl Çalışılmalıdır?
Gramer bilgisinin değerini tamamen göz ardı etmeden dengeli bir dil öğrenme yaklaşımı benimsemek, bu sorunun en etkili çözümüdür. Grameri, dilin iskeletini oluşturan ama tek başına yeterli olmayan bir unsur olarak görmek gerekir. Dilbilgisi kurallarını öğrendikten hemen sonra, bunları günlük konuşma ve yazışmalarda aktif olarak kullanma pratiği yapmak, bilgiyi kalıcı hale getirir. Örneğin, "Present Continuous" zamanını öğrendikten sonra, günlük rutininizi bu zamanı kullanarak anlatmaya çalışmak, bilgiyi işlevsel hafızaya yerleştirir.
Her gün beş dakika bile olsa, öğrenilen grameri gerçek iletişimde kullanmak, saatlerce kitaptan çalışmaktan daha etkilidir.
Bununla birlikte, grameri bağlam içinde öğrenmek, izole kurallar şeklinde öğrenmekten çok daha verimlidir. Seviyenize uygun bir dizi veya film izleyerek, altyazılar yardımıyla yeni zamanların ve yapıların gerçek hayatta nasıl kullanıldığını gözlemlemek, bu yapıları doğal şekilde içselleştirmenizi sağlar. Benzer şekilde, "graded readers" olarak bilinen, seviyeye göre hazırlanmış kitaplar okumak, grameri hikâye akışı içinde öğrenmeyi kolaylaştırır.
2. Ana Dilde Düşünüp İngilizce'ye Çevirmek
Ana dilde düşünüp İngilizce'ye çevirmek, dil öğrenenlerin farkında olmadan düştükleri en yaygın tuzaklardan biridir. Bu hata, özellikle Türkçe ve İngilizce gibi dilbilgisi yapısı, kelime dizilimi ve ifade biçimleri açısından önemli farklılıklar gösteren diller arasında daha belirgin sorunlar mevdana getirir. Türkçe'de fiiller genellikle cümlenin sonunda yer alırken, İngilizce'de özne-yüklem-nesne sıralaması temeldir. Örneğin, "Yarın okula gideceğim" cümlesini kelime kelime çevirmeye kalktığınızda "Tomorrow to school I will go" gibi hatalı bir yapı ortaya çıkar. Bu düşünce alışkanlığı, konuşma esnasında sürekli zihinsel çeviri yapmaya ve doğal akışın bozulmasına neden olur.
Ayrıca, sürekli çeviri yapmak beynin İngilizceyi bağımsız bir dil sistemi olarak kavramasını engeller. Bu durum, ileri seviyelerde bile öğrenenin dil akıcılığının belirli bir eşiği aşamamasına neden olur. Kişi ne kadar kelime ve gramer öğrenirse öğrensin, düşünce yapısını değiştirmediği sürece "yabancı aksanlı" bir İngilizce kullanmaya devam eder. Buradaki "aksan" sadece telaffuzu değil, düşünce ve ifade biçimini de kapsar.
İngilizce Öğrenirken Çeviri Yapmak Yerine Ne Yapmalısınız?
Bu alışkanlığı kırmanın en etkili yolu, İngilizce'yi bağımsız bir düşünce sistemi olarak benimsemek ve zihninizdeki Türkçe-İngilizce çeviri mekanizmasını devre dışı bırakmaktır. Bunun için, İngilizce kalıp ifadeleri ve dilbilgisi yapılarını bütün olarak öğrenmek gerekir. Örneğin, "How are you doing?" ifadesini "Nasılsın?" karşılığı olarak ezberlemek, bu ifadeyi her kullanışınızda "Nasıl yapıyorsun sen?" şeklinde kelime kelime çevirmeye çalışmaktan çok daha işlevseldir. İngilizce düşünme alışkanlığı geliştirmek için, günlük aktivitelerinizi İngilizce olarak kendi kendinize anlatmayı deneyebilirsiniz.
Sabah uyandığınızda, "I just woke up. I need to brush my teeth and have breakfast" gibi basit cümlelerle gününüzü planlamak, beyninizi İngilizce düşünmeye alıştırır. Ayrıca, işlevsel dil kalıplarını durumlar halinde öğrenmek oldukça faydalıdır. Örneğin, yol tarifi vermek, sipariş vermek, özür dilemek veya tebrik etmek gibi belirli iletişim durumları için kullanılan kalıp ifadeleri öğrenmek, bu durumlarda akıcı ve doğal iletişim kurmanızı sağlar. Bu yaklaşım, İngilizce'yi parça parça kelimeler yerine, anlamlı ve işlevsel birimler olarak kavramanıza yardımcı olur.
3. Mükemmel Telaffuz Beklentisi
Mükemmel telaffuz beklentisi, İngilizce öğrenen herkesin kendilerine kurdukları en büyük tuzaklardan biridir ve dil öğrenme sürecini önemli ölçüde yavaşlatan, hatta bazen tamamen durduran bir engel haline gelebilir.
Türkçe ve İngilizce arasındaki ses dizgesi (fonetik sistem) oldukça farklıdır. İngilizce ‘deki "th" (/θ/ ve /ð/), "w" (/w/), belirli "r" (/ɹ/) sesleri gibi Türkçe ‘de bulunmayan sesler, yetişkin öğrenenler için zorlu bir egzersiz haline gelir. Beynimiz ve konuşma organlarımız, anadilimizin ses sistemine göre programlanmıştır ve yaklaşık 12-13 yaşından sonra, yeni ses sistemlerini benimsemek daha fazla bilinçli çaba gerektirir.
Yapılan bir araştırmalarda, güçlü bir aksanı olan ancak iyi bir tonlama ve ritme sahip konuşmacıların, aksanı daha az belirgin ancak düz bir tonlama kullanan konuşmacılardan daha anlaşılır olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, aksan mükemmelliği yerine anlaşılırlığa odaklanmak çok daha işlevseldir.
İngilizcede Mükemmel Telaffuzda Konuşma Düşüncesini Nasıl Aşabilirsiniz?
İngilizce öğrenenlerin mükemmel telaffuz beklentisinin oluşturduğu engelleri aşmaları için uygulanabilecek birçok pratik strateji vardır. Öncelikle, aksanın bir kusur değil, dil öğrenme yolculuğunun doğal bir parçası olduğunu kabul etmek gerekir. İş dünyasında, akademide ve uluslararası ortamlarda, aksansız konuşmaktan çok, anlaşılır ve etkili iletişim kurmak önemlidir. Bu gerçeği kabul etmek, İngilizce konuşma konusundaki psikolojik bariyerleri aşmanın ilk adımıdır.
Telaffuz geliştirmenin en etkili yollarından biri, dinleme ve tekrar etme (shadowing) tekniğidir. Anadili İngilizce olan konuşmacıları dikkatle dinleyip, konuşma ritimlerini, vurgularını ve tonlamalarını taklit etmeye çalışmak, kendi telaffuzunuzu geliştirir. Bu çalışmayı yaparken, sadece kelimelere değil, cümle müziğine de dikkat etmek önemlidir. İngilizce ‘de vurgulu ve vurgusuz kelimeler arasındaki ritim, Türkçe ‘den oldukça farklıdır. Örneğin, "I would have been there if I had known" cümlesindeki "would, have, been, if, had" gibi yapı kelimeleri genellikle daha az vurgulanır. Kendini videoya kaydederek belli aralıklarda izlemek, zaman içindeki ilerlemeyi görmek için faydalıdır. İlk kayıtla üç ay sonraki kayıt arasındaki farkı görmek, motivasyonu artıran bir faktördür. Son olarak, telaffuzun iletişimin sadece bir parçası olduğunu unutmamak gerekir.
4. Tutarsız Çalışma Alışkanlıkları
Tutarsız çalışma alışkanlıkları, İngilizce öğrenme sürecinde ilerlemeyi ciddi şekilde engelleyen ve ne yazık ki Türkiye'de oldukça yaygın olan bir sorundur. Bu sorun, genellikle "yo-yo dil öğrenme sendromu" olarak da adlandırılan, kısa süreli yoğun çalışma dönemleri ile uzun süreli inaktif dönemlerin birbirini takip etmesi şeklinde kendini gösterir. Örneğin, birçok öğrenci sınav öncesi bir hafta boyunca günde 4-5 saat çalışır, ardından sınavı geçtikten sonra haftalarca hatta aylarca İngilizce ile hiç ilgilenmez.
Bu tür tutarsız çalışma alışkanlıkları, beynimizin dil öğrenme mekanizmasına tamamen aykırıdır. Nörolinguistik araştırmalar açıkça göstermektedir ki, dil öğreniminde devamlılık, yoğunluktan çok daha önemlidir. Beynimiz, yeni kelime ve yapıları uzun süreli hafızaya kodlamak için düzenli tekrarlara ihtiyaç duyar. İngilizce öğrenmek, sadece kelime ve kuralları ezberlemek değil, aynı zamanda bir dil topluluğuna dahil olmak ve o toplulukla sürekli etkileşim halinde olmak demektir. Tutarsız çalışma, bu sosyal öğrenme sürecini kesintiye uğratır ve dil gelişimini yüzeysel düzeyde bırakır.
İngilizcede Tutarsız Çalışma Alışkanlığından Nasıl Kurtulabilirsiniz?
Tutarsız çalışma alışkanlıklarını aşmanın ilk adımı, dil öğrenmenin doğası hakkında gerçekçi bir anlayış geliştirmektir. İngilizce öğrenmek, kısa vadeli bir proje değil, uzun soluklu bir yolculuktur ve bu yolculukta hız değil, istikrar başarıyı getirir. Bu bakış açısıyla, öğrenenler öncelikle gerçekçi ve sürdürülebilir hedefler belirlemelidir. "Üç ayda akıcı İngilizce" gibi iddialı hedefler yerine, "altı ay boyunca her gün 30 dakika düzenli çalışma" veya "bir yıl içinde B1 seviyesinden B2 seviyesine geçme" gibi ulaşılabilir hedefler seçmek, tutarlı çalışma alışkanlığı geliştirmenin ilk adımıdır.
İkinci önemli stratejide her gün mutlaka yapacağınız, taviz vermeyeceğiniz minimum bir İngilizce çalışma miktarıyla istikrarlı devam etmektir. Yoğun günlerde bile atlamamanız gereken bu minimum doz, 10-15 dakika gibi kısa bir süre olabilir. Önemli olan, istikrarı bozmamaktır. Bir gün 2 saat çalışıp, ertesi gün hiç çalışmamaktansa, her gün en az 15 dakika çalışmak çok daha etkilidir.
Son olarak, ilerlemeyi ölçülebilir şekilde takip etmek, tutarlılığı destekler. Düzenli aralıklarla kendinizi test etmek (örneğin her üç ayda bir online seviye testi çözmek), İngilizce günlük tutmak veya her ay kendinizi videoya kaydedip konuşma akıcılığınızı değerlendirmek, kaydettiğiniz ilerlemeyi somut olarak görmenizi sağlar. Bu ilerlemeyi görmek, düzenli çalışma motivasyonunuzu artırır ve dil öğrenme yolculuğunuzda istikrarlı adımlarla ilerlemenizi sağlar.
5. Pasif Öğrenme Yöntemlerine Aşırı Güvenmek
İngilizce öğrenme sürecinde birçok öğrenci, dil becerilerini geliştirmek için sadece filmler izlemek, müzik dinlemek veya kitap okumak gibi pasif öğrenme yöntemlerine güvenir. Bu yöntemler kelime dağarcığını genişletmek ve dile kulak aşinalığı kazandırmak için değerli olsa da tek başına yeterli değildir. Pasif öğrenme aktiviteleri sırasında öğrenciler genellikle anlamadıkları kısımları görmezden gelme eğilimindedir ve bu da kritik dil yapılarını ve incelikleri kaçırmalarına neden olur.
İngilizceyi Aktif Yöntemlerle Nasıl Öğrenebilirsiniz?
Etkili dil öğrenimi, pasif yöntemlerin aktif öğrenme teknikleriyle dengelenmesini gerektirir. Konuşma pratiği yapmak, yazı yazmak, dil değişim ortaklarıyla etkileşime girmek ve geri bildirim almak dil yeterliliğini geliştirmek için hayati önem taşır.
Aktif öğrenme, öğrenilen bilgilerin pekiştirilmesine, doğru telaffuz ve dilbilgisi kalıplarının geliştirilmesine olanak tanır. İdeal bir öğrenme stratejisi, pasif etkinliklerde öğrenilen yeni kelimeleri ve yapıları aktif olarak kullanmayı içerir. Örneğin, bir filmde duyduğunuz deyimleri gerçek konuşmalarda kullanmak veya bir kitapta karşılaştığınız yeni bir dilbilgisi yapısıyla kısa bir paragraf yazmak. Bu şekilde dengeli bir yaklaşım, dil öğreniminde çok daha hızlı ve kalıcı sonuçlar sağlayacaktır.
0 Yorum
Yorum Yapın